Diyetisyen olarak insan sağlığı üzerine çalışırken, dünyanın beslenme alışkanlıklarındaki çelişkileri görmek beni her zaman derinden etkiliyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2016 verilerine göre, dünya genelinde 1,9 milyar kişi fazla kiloyla mücadele ediyor. Aynı dünyada, 800 milyon insan ise açlık çekiyor. Bu iki zıt tablo, gıda sistemlerimizin sürdürülemez yapısını ve kaynakların dengesiz dağılımını açıkça gözler önüne seriyor.
Obezite ve fazla kilo, yalnızca bireysel sağlığı değil, toplumların sağlık sistemlerini de tehdit eden ciddi bir problem. Sağlıksız beslenme alışkanlıkları, işlenmiş gıdaların yaygınlaşması ve fiziksel aktivite eksikliği gibi nedenlerle fazla kilo sorunu her geçen gün artıyor. Ancak, aynı gezegende yeterli gıdaya erişemeyen milyonlarca insan yaşam mücadelesi veriyor.
FAO’nun 2002 yılında yayınladığı rapora göre, açlık çeken kişi sayısını 800 milyondan 400 milyona düşürmek için yalnızca 24 milyar dolar yeterli. Bu rakam, obezite tedavisi için yıllık harcanan maliyetlerle karşılaştırıldığında oldukça küçük. Yetersiz beslenmenin önlenebilir olması, bu sorunun çözülebileceği umudunu veriyor. Ancak global anlamda adımlar atılmadığı sürece bu döngü devam ediyor.
Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) 2017 raporu, dünya genelinde savunma harcamalarının 1 trilyon 739 milyar dolara ulaştığını gösteriyor. Bu kadar büyük bir bütçeyle, açlıktan kurtulabilecek milyonlarca insanın hayatını değiştirmek mümkünken, kaynakların savaşlara harcanması düşündürücü.
Diyetisyen olarak bu tabloya baktığımda, yalnızca bireysel değil, küresel ölçekte de sürdürülebilir bir beslenme sistemine geçmemiz gerektiğini görüyorum. Sağlıklı bir dünya, herkesin yeterli, dengeli ve sürdürülebilir gıdaya erişmesiyle mümkün olabilir. Bazı dikkat etmemiz gereken şeyleri ise şöyle sıralayabilirim:
Toplum Sağlığını Önceliklendirin: Sağlıklı beslenme ve obeziteyle mücadele için bireylerin eğitilmesi, açlığın önlenmesi kadar önemli.
Gıda İsrafını Azaltın: Dünya genelinde üretilen gıdaların üçte biri israf ediliyor. Bu israfı önlemek, açlığı azaltmanın ilk adımı olabilir.
Sürdürülebilir Beslenme Modelleri Benimseyin: Daha az işlenmiş gıda tüketmek, yerel üreticileri desteklemek ve kaynakları doğru kullanmak herkesin sağlığına katkı sağlar.
Küresel İşbirliği: Hükümetler, STK’lar ve bireyler el ele vererek hem obeziteyle hem de açlıkla mücadelede daha büyük adımlar atabilir.
Dünya, tüm insanları besleyecek kadar zengin. Ancak, savaşlara harcanan milyarlar yerine açlıkla mücadeleye ve sürdürülebilir beslenme modellerine yatırım yapmadığımız sürece, bu çelişkiler devam edecek. Obezite ve açlık, bir madalyonun iki yüzü gibi; ikisini de çözmek, toplumsal ve küresel bir sorumluluktur.
Unutmayalım, gıda bir insan hakkıdır. Sağlıklı bir dünya için önce kaynakları doğru değerlendirmeli, her bireyin yeterli beslenme hakkını gözetmeliyiz.